Cumartesi , 27 Nisan 2024
Son Dakika Haberler

Erdoğan düşmanlığının kökleri

Erdoğan düşmanlığının kökleri

Osmanlıda batıyı taklit etme hastalığı Fransa’ya tapınma ile başlar. Bunun adı da, Frenkleşmektir. Fransız ihtilalinden sonra tüm dünyada değişmeye başlayan statüko  bizim siyasetimiz ve edebiyatımızda da aynen taklit edilir.

Frenkleşmek daha sonra, ‘’Garplılaşmak’’ (Batılılaşmak) olarak anılır. Batı ve batılılaşma 19. asırda litaratürümüze giren bir kavramdır. Karacaoğlan’ın; ‘’Gezdim seyran eyledim Frenkistanı, elleri var bizim ele benzemez’’ derken, kast ettiği sadece Fransa değil, tüm Avrupa ülkeleridir.

İslam toplumlarında zina ve gayri meşru ilişkiler haram (yasak) olduğundan halk arasında ‘’Bel soğukluğu’’ diye bilinen hastalığın geldiği yer batı ülkeleri olduğu için adına frengi ( Batı) hastalığı denilmiştir.

Milli şairimiz  Mehmet Akif Ersoy müslüman Türk milletinin batılılaşma sevdası ile ne kötü bir anlayışın rüzgarına kapılıp kendi Medeniyet ve Kültürüne sırt çevirdiğini görünce, batıya öykünerek yabancılaşmaya başlayan insanımızı şöyle eleştirir;

‘’Şarka bakmaz, garbı bilmez, edepten yok payesi

Bir kızarmaz yüz, bir yaşarmaz göz bütün sermayesi.’’

Siyaset dünyamızda dün; Rahmetli Menderes, Erbakan ve Özal ile başlayan kendi kimlik ve benliğimize, yani; öze dönüş, millileşme, yerlileşme hareketi ve hamlelerine karşı düşmandan daha düşman, bir düşman anlayışla buna karşı çıkan yerli münafıklar ve batı uygarlığının ülkemizdeki gönüllü temsilcileri bugün de; içeride ve dışarıda Başkan Erdoğan’ı hedef tahtasına oturtarak yerlileşmemizin, millileşmemizin, kendimiz olmamızın önüne geçmek için her türlü yalana, iftiraya, gayri hukuki ve ahlaki yollara ve yöntemlere başvurmaktan asla bir adım geri kalmıyorlar.

İçeride adına muhalefet denilen bir kısım din, kültür, tarih ve medeniyetimizin düşmanı siyasetçi, yazar, çizer, sanatçı, kiralık medya mensupları ve aydın taslakları resmen batı dünyasının Türkiye ve İslam alemine karşı ürettiği algı operasyonları ve düşmanlıkların Türkiye temsilciliğini yapıyorlar.

Her zaman olduğu gibi Türkiye ve İslam karşıtlığının ana merkezi, kendi tabirleriyle (Haçlı Ordusunun Karargahı ‘’ konumunda olan Fransa’dır.

Le Monde gazetesinde Marie Jego imzalı bir makalede, Fransa’nın Türkiye’ye ve İslam dünyasına karşı düşmanca tavrının sebebi şöyle itiraf ediliyor; Fransa Türkiye’nin bölgedeki nüfuzunu sınırlandırmak için baskı kuruyor’’ deniliyor.

Makalede, “Türk Cumhurbaşkanı Fransız mevkidaşına olan saldırılarını artırınca Fransız Büyükelçisi’nin Ankara’dan geri çağrıldığı, Fransa’daki İmamların yerelde eğitimini dayatan Paris, Türkiye’nin din aracılığıyla etkisini yayma siyasetini sınırlandırmak istiyor.

Aynı gazetede yayınlanan bir başka makalede de, ‘’Ayasofya’nın ibadete açılması aleştiriliyor.  “Mustafa Kemal’in mirasını reddetmeye kararlı olan Recep Tayyip Erdoğan, 1920-1930 yıllarında Batı yanlısı yönelime son vermek istiyor” denilmekte…

Batı düşmanlığının can alıcı püf noktası bu son cümlede ifadesini buluyor. Nedir o? ‘’Başkan Erdoğan 1920- 1930 yıllarında Türkiye’ye dayatılan teslimiyet ve kölelik anlaşması olan Lozan Anlaşmasının sınırlarını zorlayarak bu anlaşmayla ülkesine, milletine vurulan tüm kölelik zincirlerini ve prangalarını bir bir kırarak Türkiye’yi batıya ve düşmanlarına karşı özgürleştiriyor, bağımsızlaştırıyor, güçlendiriyor. Bu da başta Fransa olmak üzere batının hiç, ama; hiç hoşuna gitmiyor.

Gerek ABD, gerek Fransa ve gerekse öteki batılı ülkelerin Türkiye ve Başkan Erdoğan üzerinde oynamak istedikleri oyunların, ona karşı çıkış ve düşmanlıkların temel nedeni işte tamda burada yatıyor. Türk milletinin ülkesi ve devletiyle özgürleşip bağımsızlaşmasını, yükselişini ve büyüyüşünü durdurmayan başta Fransa olmak üzere tüm batı emperyalizmi Erdoğan karşıtlığı, Türkiye ve İslam düşmanlığı ile milletimizin ve ümmetin ayağa kalkıp dirilişini engellemek istiyorlar. Bunun için de, dışta; Rumları, Yunanlıları ve Eremeniler içeride; BDP ve CHP gibi batı projesi partileri ve oyuncularını mayın eşeği olarak üstümüze üstümüze sürerek gerilim üzerine gerilim çıkararak her alanda önümüzü kesmeye çalışıyorlar.

İçeride ve dışarıda Başkan Erdoğan’a ve politikalarına karşı çıkanlar, onu diktatör diye karalamaya çalışanların derdi; Erdoğan’ın şahsı ve kişiliği değil sadece, onun şahsında Türkiye’nin güçlenen ve yükselen askeri, siyasi, ekonomik, kültürel olarak bölgesel bir güç olmasıdır.

Bu yüzden millet ve devlet olarak; daha uyanık ve çalışkan, daha dinamik ve güçlü, daha hırslı ve mücadeleci olmak, tuttuğumuzu başarmak zorundayız.

Selam ve dua ile…

Arif Altunbaş, Haber 7

Arif Altunbaş *

Tüm Yazıları →

Ayrıca Bakınız

Bir Seçim Fırtınası ardından… (3)

Arif Altunbaşİlk defa yarım asır sonra CHP nasıl Türkiye’ nin en büyük partisi olarak kara …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir