Çarşamba , 24 Nisan 2024
Son Dakika Haberler

SENİ TERK EDEN KALBİMİZ KURUSUN

Türk siyasi tarihi adam harcamanın çeşitli örnekleriyle doludur. Aynı zamanda kendini harcayan ve harcatan adamların (!) örnekleriyle de doludur. Çok dürüst lider yakıştırmalı (!) Ecevit, 15 Haziran 1977’de kurduğu hükümet cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından onaylanmıştı. Ancak meclisten güvenoyu alamadı ve düştü. Demirel başkanlığında ikinci milliyetçi cephe hükümeti kuruldu. Çok dürüst Ecevit, “Kumar borcu olmayan 11 milletvekili arıyorum.” diyerek siyasi tarihimizin en ahlaksız icraatına imza atmıştı. İstanbul’da Güneş Motel’de görüştüğü 11 Adalet Partili milletvekiline bakanlık sözü vererek transfer etti ve milliyetçi cephe hükümetini düşürdü. Transfer ettiği 11 milletvekiline de bakanlık verdi. En ilginç olanı ise okuması ve yazması olmayan Ali Okulu mezunu Ali Rıza Septioğlu’na meteorolojiden sorumlu devlet bakanlığı görevini verdi. Zavallı adam meteoroloji kelimesini bile söyleyemiyordu. Kendini harcatma furyası 28 Şubat döneminde de devam etti. Apoletlilerin satın aldığı vekiller, Doğru Yol Partisi’ni birer birer terk ederek Erbakan-Çiller hükümetinin düşürülmesine ve hiç alakası olmayan bir oda başkanının hükümet kurma görevi almasına yol açtılar. Bu tipler makam, mevki ve para için değerlerini pazara çıkaranların ahlaksızlıklarıydı. Bunlar ve buraya alamadığımız daha niceleri Türk siyasetindeki bu türden yozlaşmanın örnekleridir.

İşin bir başka boyutu vardır ki bu da bizim mahallenin sakinlerinin aymazlıklarıdır. Bunlar genelde dinci takımıdır. Her şeyi bunlar bilir. Tarih bunlardan sorulur, edebiyat bunlardan sorulur, askerlik bunlardan sorulur, sanat bunlardan sorulur, din bunlardan sorulur. O kadar mübarektirler(!) ki bilmedikleri hiçbir şey yoktur. Külahta dondurma ikram etseniz mikrofon zannedip nutuk atmaya başlarlar. Tabanca dayasan benim bu konuda bilgim yok demezler, diyemezler. Bunca şeyi bilen siyaseti bilmez mi? Kitabını yazarlar… Bu mübareklere(!) adam beğendiremedik. Bunların dedeleri ezan sesine hasret kaldı, bir kısmı ezan sesinin duyulmadığı günlerde rahmetli oldu. Bu insanlar ezan sesi duyalım diye inin inim inledi ve bu uğurda neler çektiler neler… Bilal kokulu davudi sese hasret kaldılar. Ezana kavuştuklarında ise bayram coşkusu yaşadılar. Ezanın serbestçe okunduğu gün halk nezdinde “Ezan Bayramı” olarak kutlanıyordu. İlk ezanlar okunmaya başladığında (16 Haziran 1950) bunların dedeleri cami duvarlarının dibinde, minarelerin gölgesinde gözyaşları döküp hıçkırıklarla ağladılar. Bunların babaanneleri uyuyan bebekleri uyandırıp ezan dinletiyordu. Bu aymazlara dedelerinin, babalarının gözyaşlarını dindirenleri de beğendiremedik. Nicelerini beğendiremediğimiz gibi.

Biz size Sultan Abdülhamit’i beğendiremedik, düşmanlarının ve düşmanlık yapanların akıbetlerine bir bakın. Menderes’i beğendiremedik, Özal’ı beğendiremedik, Erbakan’ı beğendiremedik de Reisimizi mi beğendireceğiz? 28 Şubat’ın “yer demir gök bakır” günlerini ne zaman unuttunuz? Önüne gelen Müslümanlara sövüyordu. O günlerde sesi soluğu çıkmayan dinci hocalar, anlı şanlı akademisyenler, tarihçiler, sanatçılar son on beş yıldır televizyonlarda piç horoz gibi hop oturup hop kalkıyorlar. 28 Şubat İslama/Müslümanlara yapılmış bir darbeydi. Neleri elimizden aldılar, neleri almak istediler? Bunları unuttunuz mu? O gün ah şu başörtüsü diyordunuz değil mi? Aklımıza dahi gelmeyen nice nimetlere gark olduk. Şimdilerde kadir kıymet bilmezlerden olduk öyle mi? Her şey olup da bir türlü yerli ve milli olamadığınız gibi bir de kendiniz olabilseniz ya. İlla birilerinin ağzıyla konuşup yazmak zorunda mısınız? Biz söyleriz onlar dinlesin, biz yazarız onlar okuruz kafasını artık bırakın.

Dünyanın bil umum kâfirleri, İslam düşmanları, Türk düşmanları, Türkiye düşmanları omuz omuza vermiş Reis’e saldırıyor, siz ise homurdanıyorsunuz. Reis Allah’ın rızasını öncelediği müddetçe kâfirler güruhu düşmanlığına devam edecek, siz de eften püften sebeplerle homurdanmaya devam edin. Malum güruha dört yıl değil, dört ay verin 28 Şubatı mumla ararsınız. Allah bizleri böyle bir durumdan muhafaza eylesin. Eleştirmeyecek miyiz? Eleştir; ama homurdanma. Sen homurdanınca öteki senden aldığı gazla saldırıyor, Reis üzerinden değerlerimize sövüyor. Kininiz ve içinde bulunduğunuz haset aklınızı örtmüş ve bunları görmüyorsunuz. Zaten siz neyi gördünüz ki? Gözünüze bata bata geliyorum diyen FETÖ’yü bile görmediniz. Şimdilerde Reis’e yol yordam gösteriyormuş gibi yapıp çakmaya kalkıyorsunuz. Yemezler, geçmişte çaktığınız gibi yine çakacaksınız. Ne yaparsanız yapın, ne söylerseniz söyleyin ve ne yazarsanız yazın ama düşmanlarımızla aynı safta yer almayın, onları sevindirmeyin. Siz bizi de beğenmezsiniz, biz taşralıyız ya; fakat unutmayın bizden başka seveniniz de olmaz.

Ulu Hakan Abdülhamit’in hayallerini birer birer gerçekleştiren, ümmeti yüz yıl aradan sonra yeniden heyecanlandıran Reisimiz! Rabbimizin rızasını öncelediğiniz müddetçe,  aziz ümmetimizin duası sizinle beraberdir. Birilerinin aymazlıklarına bakarak seni terk edecek olursak kalbimiz kurusun.

 Ömer Naci YILMAZ

Ö.Naci Yılmaz *

Tüm Yazıları →
Ö.Naci Yılmaz

Ayrıca Bakınız

GİYDİRİLMİŞ KERESTELER

Ömer Naci Yılmaz   Galatasaray ve Fenerbahçe takımları arasındaki Süper Kupa maçının, Suudi Arabistan’da oynatılmamasından dolayı …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir