Cuma , 19 Nisan 2024
Son Dakika Haberler

NİYETLİ MİSİN?

Mübarek Ramazan ayının yarısından çoğunu son yılların en yüksek sıcaklarıyla beraber tamamlamış bulunmaktayız. Allah’a şükürler olsun ki; O, bizi bu on bir ayın en güzel günlerine çıkardı. Yani Ramazan’ı bu mevsimde eda etmeyi nasip eyledi.

Biliyorum, bu yıl oruç tutmak diğer yıllara göre çok daha zor, hele güneşin nefsimizi bu kadar körelttiği günlerde…

Amacım kimseyi bu kürsüde yargılamak, yaptığı veya yapmadığı ibadeti ifşa etmek değil. Ancak bugünlerde şu soru çok dikkatimi çekiyor: “Niyetli misin?”

Hikayemize geçiş yaparak bu soruyu biraz pekiştirmek istiyorum zihninizde…

Günlerden salıydı. O gün Ramazan ayı vesilesiyle bir aile dostumuzu iftara davet etmiştik. Yemek yapmak için birkaç şey alınacaktı çarşıdan. Bu görev haliyle bana yüklenmişti.

Saat iki gibi çıktım evden. Ancak tepede duran ateşten tepsi öyle vuruyordu ki enseme sanki beni yakıp geçmek için ant içmişti o gün. Hiç isyan etmedim bu duruma. Aksine orucun isyan etmek için değil, nefsimizi daha da uslandırmak için tutulduğu düşüncesi yüreğime bir esinti veriyor, içimi ferahlatıyordu.

Biraz yürüdükten sonra bir arkadaşımın bana seslendiğini duydum. Kafamı çevirdim, bu benim liseden arkadaşım Ali’ydi.

* “Ayhan, kardeşim gelsene dükkana!” diye sesleniyordu.

* “İşim var Ali, başka zaman uğrarım.” dedim ancak bu cevap ona yetmedi.

* “Gel haydi, beş dakika dinlen.” dedi.

Ali’yi kıramadım. Hem biraz oturmak bana da iyi gelecekti. Gittim yanına. Dükkandan içeri girer girmez çalışan klimanın soğuğunu yüzümde hissettim. Öyle bir tebessüm ettim ki bu Ali’nin dikkatini çekmiş olacak:

* “Dışarısı yanıyor vallahi.” dedi.

* “Öyle. Ama n’apalım? Meteoroloji uyarıyordu bizi.”

Ali önünde duran suyu bir bardağa boşalttı. Sonra bana bakarak:

* “Neden çıktın bu sıcakta? Ne işin var dışarda?” dedi.

Ardından suyu bir dikişte bitirdi.

* “Almam gereken birkaç şey var, gecikmeden gitsem iyi olacak.” dedim.

* “Dur be oğlum, yeni geldin. Bi soğuk suyumuzu iç.” dedi. Çok geçmeden de şu soruyu ekledi; “Niyetli misin?”

* “Evet.” dedim.

Ali mahcup bir şekilde baktı bana. Belli, yaptığından çok utanmıştı. Ancak bu benim için bir problem sayılmazdı. Yani bir insan karşında su içiyor diye ona tepki mi gösterecektim?

* “Ben fazla geç kalmayayım.” dedim. Hem Ali’nin kendisini daha fazla mahcup hissetmemesi için hem de işlerimin fazla uzamaması için kalktım ayağa.

* “Babam gelecek birazdan dükkana. Seni bırakırım arabayla, beklesen olmaz mı?” dedi Ali.

* “Uğrayacağım birkaç yer daha var. Dolaşa dolaşa gideceğim. Sen dükkanı bırakma.” dedim ve vedalaştıktan sonra çıktım dükkandan.

Hava biraz daha yumuşamıştı. O ağır sıcaklık kendisini hafif esintiye bırakıyordu zaman zaman. Ben de gölgeden gitmeye özen gösteriyordum tabi ki.

Bir markete gittim. Cebimden de alınacaklar listesini çıkardım. Hemen girişte bulunan market arabalarından birisini alıp gezinmeye başladım. Listeye bakıp bakıp lazım olan şeyleri arabaya koyuyordum. Elimdeki liste bittiğinde doğru kasaya gittim. Kasada duran eleman da benim ortaokul arkadaşım Selçuk’tu.

* “Aaa Selçuk, sen burada mı çalışıyorsun? dedim.

O da beni gördüğüne şaşırmış olacak ki:

* “Evet, yeni başladım! Sen nerelerdesin ne zamandır?” dedi.

* “Hayırlı olsun kardeşim.” dedim. “Ben de okula devam ediyorum işte. Umarım memnun kalırsın burada.” diye ekledim.

* “Sağ olasın.” dedi. “Niyetli misin? Soğuk bir şey ısmarlayayım sana.”

Bu, bugün karşılaştığım sorunun ikinci versiyonuydu. Ancak bu kez Selçuk’un elinde içecek bir şey görmedim. Bu beni sevindirdi.

* “Niyetliyim, sağ olasın.” dedim ve işi hakkında tekrar güzel temennilerde bulunarak çıktım marketten.

Şöyle bir düşünceyle çalkalandı zihnim: “Niyetli misin?” sorusu hangi ara gençlere sorulacak düzeye indi? Acaba yanlış giden bir şeyler mi var? Yani bu soruyu bir gence sorsan dahi o sırada milletin ortasında bir şeyler içeceğini zannetmiyorum. Ancak ya böyle bir şey yapıyorlarsa? Ya Ramazan ayında herkesin ortasında bir şeyler yenilip içiliyorsa?

Buna karışma hakkımın olmadığını düşündüm. Çünkü herkes kendi insanlığından sorumluydu…

“Her neyse…” diyerek eve doğru yürümeye başladım. Ancak dört tane ekmek almam gerekiyordu fırından. Koşar adımlarla fırına gittim. Fırında çalışanlar da tanıdıktı.

* “Selamun Aleyküm…” dedim. “Dört ekmek verir misin usta?”

* “Aleyküm Selam Ayhan, biraz soluklan. Ekmekler birazdan çıkar, gel bakalım.” dedi Cemal Usta.

Geçtim içeri, bir tabure çektim kendime. Burası ateş gibi yanıyordu. Tabi yanacaktı, fırına girdim olacak o kadar.

* “Usta” dedim. “Nasıl dayanıyorsunuz bu sıcağa?”

O, beni yanlış anlamış olacaktı ki şöyle dedi:

* “Allah sabrını da veriyor be oğlum. Oruç Allah’ın emri tutmazsak olmaz.” dedi.

Halbuki ben onun orucunu sorgulamamıştım.

* “Allah daha çok sabır versin, ben evden dışarı çıkmaya korkuyorum. Sen burada ateşler içinde ibadetini yapıyorsun.” dedim.

* “Cümlemize…” dedi usta.

Ekmekler gelmişti o sırada. Ücretimi ödeyip çıktım fırından ve şunu anladım ki; Gençler, yaşlılarımızdan çok daha yaşlı…

Selamlarımla…

Ayhan Dönmez *

Tüm Yazıları →
Ayhan Dönmez

Ayrıca Bakınız

BİR KATİL NASIL DOĞAR (BÖLÜM 2)

BÖLÜM 2 “TEHLİKELİ OYUNLAR, PAHALI OYUNCAKLAR” Saat 21:07’yi gösteriyordu. Çocuk, babasının yanına yaklaşarak: “Babacım, telefonunla …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir