Salı , 23 Nisan 2024
Son Dakika Haberler

İmamı Birgivi

imamı birgivi ile ilgili görsel sonucu

İmamı Birgivi Kimdir?

Osmanlı âlimlerinin en meşhûrlarından. İsmi, Muhammed bin Ali Birgivî’dir. Lakabı Zeynüddîn’dir 928 (m. 1521) senesinde Balıkesir’de doğdu. 981 (m. 1573)’de Birgi’de vefât etti. Türbesi, Aydın’ın Birgi kasabasında bir tepe üzerindedir. İlimdeki yüksek derecesinden dolayı İmâm-ı Birgivî ismiyle meşhûr olup, Türk âlimlerinin baş tacıdır. Hanefî mezhebinden olup, asrının en meşhûr âlimlerinden idi.

İmâm-ı Birgivî’nin babası âlim bir zât olup, müderris idi. Önce babasından ilim öğrendi. Babasının derslerinde yetişip, akranlarını geçti. Sonra yüksek ilimleri öğrenmek üzere İstanbul’a gitti, İstanbul’da bulunan meşhûr Semâniyye Medresesi müderrislerinden Ahî-zâde Mehmed Efendi’den, sonra da Kadıasker Abdürrahmân Efendi’den ders aldı. Büyük bir şevk ve gayretle ilim öğrenip, Semâniyye Medresesi’nden me’zûn oldu. Parlak bir başarı ile icâzet imtihanını vererek, müderrislik rütbesini kazandı. Bundan sonra bir müddet İstanbul medreselerinde müderrislik yaptı. Bu vazîfesi sırasında Bayrâmiyye tarikatının şeyhlerinden olan Abdürrahmân Karamânî’ye talebe olup, onun sohbetlerinde tasavvufda da yetişti. Daha sonra hocalarından Abdürrahmân Efendi’nin vasıtasıyla Edirne’de Kassâm-ı askerî (Mîrâs taksîm eden kadılık) vazîfesi yaptı. Bir müddet sonra bu işten de ayrıldı. Bundan sonra dünyâ işlerini tamamen bırakmak istemişse de, tasavvufda hocası Abdürrahmân Karamânî’nin ısrârı üzerine ders ve va’z vermeye devam etti. İkinci Selim Hân’ın hocası Atâullah Efendi, Birgivî’nin ilimdeki kudretini takdîr ederek, Birgi’de yaptırdığı medresenin müderrisliğine onu ta’yin etti. Bundan sonra orada, talebe yetiştirmek, va’z vermek ve kitap yazmakla ömrünü geçirip, büyük hizmetler yaptı. Orada yaşamış olduğu için “Birgivî” adıyla meşhûr oldu.

Haramlardan sakınmanın önemini ve dünyânın fâniliğini çok iyi anladığından, dînin emirlerini asla ta’viz vermeden açıklardı. Zamanın âlimleriyle, yazılı ve sözlü pekçok münâzaralara girerdi. Hak bildiğini, ilmî delîlleri ile söylemekten hiç çekinmezdi. Birgi’den İstanbul’a gelerek, Sadr-ı a’zam Mehmed Paşa’ya nasihatte bulunmuştur.

İmâm-ı Birgivî hazretleri, kıymetli eserler yazmış olup, en meşhûr eserleri şunlardır: 1-Tarîkat-ı Muhammediyye: Arabca, kıymetli bir eser olup, Ehl-i sünnet âlimleri arasında büyük bir i’tibâr görmüştür. Birçok âlim tarafından şerhedilmiştir. En meşhûr şerhleri; Abdülganî Nablûsî’nin yaptığı “Hadîkat-ün-nediyye fî tarîkat-il-Muhammediyye” ve Hâdimi’nin yaptığı “El-Berîka şerh-ut-tarîka”dır. Bu şerhlerden ba’zı kısımlar, İstanbul’da İhlâs Vakfı tarafından bastırılmıştır. Tarikat-ı Muhammediyye kitabı, Süleymân Fadl Efendi tarafından “Miftâh-ül-felâh” adıyla ihtisar edilmiş, kısaltılmıştır. Bu muhtasar da İhlâs Vakfı tarafından neşredilmiştir. Tarikat-ı Muhammediyye üzerine “İdrâk-ül-hakâyık fî tahrîci ehâdîs-i tarika” adlı bir eser daha yazılmıştır. Bu eseri de, 1050 (m. 1640) senesinde Mehmed Ağa Câmii İmâmı Ali bin Hasen yazmıştır. Tarikat-ı Muhammediyye’de bulunan hadîs-i şerîflerin tahkîki ve kaynaklarının tesbitiyle ilgilidir. Tarikat-ı Muhammediyye, ayrıca Osmanlıcaya da tercüme edilmiştir. 2-Vasıyetnâme, “Birgivî Vasıyyetnamesi” adıyla meşhûr olmuştur. Asırlardan beri okuna gelmiş, çok çok kıymetli ve fâideli bir eserdir. Bu eseri, Konyalı Şeyh Ali Efendi tarafından şerh edilmiş ve bu şerhe de, Osmanpazarı müftîsi İsmâil Niyâzî Efendi tarafından bir şerh yazılmıştır. Bilhassa Kâdı-zâde Ahmed Efendi’nin bu esere yazdığı şerh meşhûr olup, defalarca basılmıştır. Birgivî’nin bu meşhûr eseri, Toktamışoğlu tarafından manzûm olarak Çağatay Türkcesine de çevrilmiştir. 3-Zuhr-ül-müteehhilîn: Bu eseri, kadınların hayz hâllerini bildiren bir kitap olup, çok kıymetlidir. Hanefî mezhebinde meşhûr âlim İbn-i Âbidîn, bu eseri “Menhel-ül-vâridîn” adıyla şerhetmiştir. Bu şerh, İhlâs Vakfı tarafından bastırılmıştır. 4-Ravdât-ül-cennât fî usûl-il-i’tikâd, 5-Risâletün fî beyânı rusûm-il-mesâhif-il-Osmâniyye, 6: Şerhu hadîs-ül-erbe’în, 7- Etfâl-ül-müslimîn, 8-Ziyâret-ül-kubûr, 9-Nûr-ül-ahyâ, 10-Cilâ-ül-kulûb, 11-Muaddil-üs-salât, 12-Îkâz-ün-nâimîn, 13-Dürr-ül-yetîm fî ilm-it-tecvîd, 14-Hâşiye-i Hidâye, 15-lmtihân-ül-ezkiyâ, 16-Risâletün fî usûl-ü-hadîs, 17-Ta’lîkât ales-Sadr-iş-şeri’a, 18-Risâletün minel âdâb, 19-Ulûmu âliyye’den bahseden manzûm bir risale, 20-Risâletün fî hurmet-it-tegannî ve vucûbi isti’mâ-il-hutab, 21-Sihâh-ı acemiyye (Farsçadır), 22-Tefsîru sûret-il-Bekâra- Bekâra sûresinin yarısına kadar yaptığı tefsîrdir, 23-İnkâz-ül-hâlikîn, 24-Şerhu lübâb-ül-elbâb fî ilm-il-i’râb lil-Beydâvî, 25-Dâfiat-ül-mübtediîn ve kâşfetü butlân-ül-mülhidîn, 26-Avâmil: Nahiv ilmiyle ilgili çok meşhur bir eseridir. Bu eser üzerine çok şerh yazılmıştır. Bu eser üzerine şerh yazan zâtlar, Gümüşhâneli Ebû Bekr bin Ya’kûb, Manisalı Halîl Nâimî, Filorinalı Mustafa Efendi, Abdüllatîf Harpûti, Kuşadalı Ahmed Efendi ve Şeyh Mustafa İbrâhim. 27-İzhâr: Bu eseri de nahiv ilminde meşhûr bir kitaptır. Asırlardan beri Arabca öğrenen talebelere okutulmuştur. Şerhleri ve tercümeleri vardır. Şerhleri şunlardır: Keşf-ül-esrâr, taleberinden Muslihuddîn tarafından yapılmıştır. Netâyic-ül-efkâr, Kuşadalı Mustafa bin Hamza tarafından yazılmış bir şerhdir. Feth-ül-esrâr, Ref’ul-estâr, Osmanpazarlı Niyâzî Efendi tarafından yazılmıştır. Miftâh-ül-merâm, Mehmed Feyzi Efendi tarafından yazılmış bir başka şerhidir. Hall-i esrâr-il-ahbâr alâ i’râb-il-izhâr, Zeyni-zâde tarafından yazılmış olup, “İzhâr mu’ribi” adıyla bilinir. Süleymân Feyzi Efendi, Bursalı Kasap-zâde İbrâhim Efendi ve Abdullah Eyyûbî tarafından da izhâr üzerine şerh (açıklama) yazılmıştır, izhâr kitabı, ayrıca Sâlihli Müftîsi Mehmed Lütfî Efendi ve Konya müderrislerinden Ali Şühûdî Efendi tarafından Osmanlıcaya tercüme edilmiştir. 28-Emsile-i fadliye: Sarf ilmine dâir olup, oğlu Fazlullah Efendiye izafeten bu adı vermiştir. Bu eserine kendisi ayrıca bir de şerh yazmıştır. 29-Kifâyet-ül-mübtedî fis-sarf; Ermenekli Süleymân Sırrı Efendi bu esere bir şerh yazmıştır.

İmâm-ı Birgivî’nin “Vasıyyetname” adlı eserinden bir bölüm şöyledir:

“Kardeşlerime, evlâdıma ve âhıret yolcularına vasıyyetimdir ki, Allahü teâlânın emrettiği şeyleri yapınız. Kazaya kalmış namazlarınızı kılınız, kalmış zekâtlarınızı veriniz. Oruçlarınızı tutunuz. Üzerinize farz oluyorsa hac yapınız. Her müslümanın öğrenmesi farz-ı ayn olan ilmihâl bilgilerini öğreniniz. Âlimlerin sohbetine devam ediniz. Güvenilir ve sağlam âlimlerin fetvâsıyla amel ediniz. Herkesin fetvâsıyla amel etmemelidir. Tegannî dinlememelidir. Allahü teâlânın ismi anıldığı zaman (Teâlâ ve Tebâreke) veya (Azze ve Celle), (Sübhânallah) (Cellecelâlüh) diyerek ta’zim ediniz. Resûlullahın ve diğer Peygamberlerin isimleri anıldığı zaman salevât getirmelidir. Yazarken de bunları açık yazmalıdır. Diğer âlimler ve meşâyıh anıldığı zaman, (rahmetullahi aleyh) demelidir. Hocasına da hürmet göstermelidir. Yol göstermek hâriç, hocanın önünden yürümemelidir. Ondan önce söze başlamamalı ve yanında çok konuşmamalıdır. Hizmetini severek yapmalıdır. Her yerde hocanın rızâsını gözetmelidir. İ’tirâz etmemeli, dövse veya bağırsa nasihat bilmeli, incinmemelidir. Hocasının yakınlarına da hürmet göstermelidir. Akrabayı ziyâret etmeli, sıla-i rahmi (akraba ziyâretini) terketmemelidir. Anne ve babanın da haklarını gözetmeli, onlara karşı yüksek sesle konuşmamak ve kızgın bakmamalı, günah olmayan emirlerini yapmakdır. Dövmesine ve bağırmasına sabretmelidir. Karşılık vermemelidir. Komşuların haklarını da gözetmeli, kokulu bir yemek pişirince, bir miktarını komşulara vermelidir. Mümkün olduğu kadar komşuların ihtiyâcını görmeli ve zarara uğrarlarsa yardım etmeli ve iyilik gelirse sevinmelidir. Diğer din kardeşlerini de sevmelidir. Kusurlarını mümkün mertebe affetmelidir. Müdâhene etmemeli, dünyalık ele geçirmek için dîni vermemeli. Gerekirse müdârâ etmeli, dîni ve dünyâyı korumak için dünyâlık vermelidir. Müdârâ zararı gidermek için olur. Çok gülmekten, fâidesiz konuşmaktan sakınmakdır. Alışverişte dînin emirlerine uymalı ve cemâate devam etmelidir. Bid’atlerden sakınmalı. Misvak kullanmaya devam etmeli. Duâya, Allahü teâlâya hamd ve sena ile ve Resûlüne salât ve selâm ile başlamalıdır. Duâ ederken bütün mü’minlere duâ etmeli, anneyi, babayı ve iyilik gördüğü kimseleri de duâlarında anmakdır. Yalvararak ve gizli duâ etmelidir. Yalnız iken Allahü teâlâya yalvararak duâ etmeli. Acizliğini ve günahlarını düşünerek ağlamalıdır. Allahü teâlâdan istikâmet af, afiyet, rızâsını ve muvaffakıyyet istemelidir. Îmânın gitmesinden korkup, dâima hüsn-i hâtime (son nefeste îmân ile gitmeyi) istemeli, İslâm ni’metine her zaman şükretmelidir. Çoluk-çocuğuna ilmihâlini (lâzım olan din bilgilerini) öğretip, İslâmiyete uymayan şeylerden korumalı ve sakındırmalıdır. Çocukları yedi yaşında namaza başlatmalı, on yaşına girdiklerinde namaz kılmazlarsa döverek kıldırmakdır. Dâima istiğfar etmelidir.

İmâm-ı Birgivî’nin son nefes ve ölüme dâir vasıyyeti de şöyledir: Din kardeşlerime vasıyyetim odur ki, hastalığım artınca, ziyâretime geldiklerinde İhlâs sûresini okumayı bana telkin edip hatırlatsınlar. Allahü teâlânın rahmetini, recâya, ümîd etmeye dâir âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîfleri hatırlatsınlar. Kelime-i şehâdeti söylemeyi telkin etsinler. Yanımda; “La ilahe illallah Muhammedün resûlullah, eşhedü enlâ ilahe illallahü vahdehü lâ şerike leh ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlühü” desinler. Söyle diye zorlamasınlar. Kelime-i tevhîdi söyledikten sonra başka birşey konuşursam, yeniden telkin etsinler. Söylemezsem o da yetişir. Tövbe etmeyi hatırlatsınlar. Ölünce başımı kazımayı, koltuk ve kasık kıllarımı yolmayı, bıyık kırkmayı, sakalım traş olmamışsa traş etmeyi, tırnak kesmeyi yapmasınlar. Çünkü burçlar öldükten sonra yapılmaz. Mümkün ise gusl ettirsinler. Buna imkân yoksa, abdest aldırsınlar. Buna da imkân yoksa, teyemmüm ettirsinler. Kıbleye döndürüp sağ tarafıma yatırsınlar. Yâsîn sûresini okusunlar, ölürken yanıma kadın ve çocuk koymasınlar. Ağlayıp, inleyip, feryâd etmesinler. Sâlih din kardeşlerim yanımda bulunsunlar Kalbleriyle teveccüh edip, bu fakir için selâmet ve şeytanın şerrinden kurtulmamı dilesinler. Rûhum kabzolunca gözlerimi kapayıp, çenemi bağlasınlar. Bir kaba buhur koyup, üç-beş veya yedi kerre etrâfımda döndürsünler.

Namaz iskâtı: İmâm-ı Muhammed’in ictihâdı ile yapılan namaz iskâtı husûsunda da İmâm-ı Birgivî’nin vasıyyeti vardır.

(“Nûr-ül-İzâh”da ve bunun “Tahtâvî” haşiyesinde ve “Halebî” ile “Dürr-ül-muhtâr”da, namazların kazası sonunda, “Mültekâ”da ve “Dürr-ül-müntekâ”da ve “Vikâye’de, “Dürer”de ve “Cevhere”de ve başka kıymetli kitaplarda, orucun sonunda, vasıyyet eden meyyit için iskât ve devr yapmak lâzım olduğu yazılıdır. Meselâ, “Tahtâvî” haşiyesinde diyor ki: “Tutulmamış oruçların fidye vererek iskât edilmesi için nass vardır. Namaz oruçtan daha mühim olduğundan, şer’î bir özür ile kılınmamış ve kaza etmek istediği hâlde, ölüm hastalığına yakalanmış bir kimsenin, kaza edemediği namazlar için de, oruçta yaptığı gibi iskât yapılması husûsunda bütün âlimlerin söz birliği vardır. Namazın iskâtı olmaz diyen kimse câhildir. Çünkü, mezheblerin sözbirliğine karşı gelmektir. Hadîs-i şerîfde; “Bir kimse, başkası yerine oruç tutamaz ve namaz kılamaz. Fakat, onun orucu ve namazı için fakiri doyurur” buyuruldu.)

İmâm-ı Birgivî’nin namaz iskâtı için bildirdiği vasıyyet şöyledir: “Yakın velîm olan, helâl kazançlı bir kimseden üçyüz akçe borç alsın. Tama’kâr olmayan iki fakir kimse bulsunlar. Beni sevenlerden olması daha iyi olur. Bunları yalnız biryere götürsünler. Üçünden başka orada kimse olmasın. O üçyüz akçeyi (gümüş veya altını) hesap edip kaç günlük namaza karşılık olursa, Muhammed bin Pîr Ali’nin o kadar namazı iskâtı için sana şunu verdim desin. O da elinç alıp, kabûl ettim desin. Gümüşü veya altını alana, aldığı paranın şer’an kendi mülkü olduğunu bildirsinler. O fakir diğerine, Muhammed bin Pîr Ali’nin namaz iskâtı için şunu sana verdim desin. O da eline alıp, kabûl ettim desin. Kendi malı olduğunu bilsin. Lütfedip o da yanındakine, yukarıda bildirdiğimiz şekilde versin. Böylece devredip tamamlasınlar. Doğum târihim hicrî

Ayrıca Bakınız

”Aksa ve Gazze” Fetvası

Moritanyalı alim Muhammed Hasan Dedo ve Gazze’deki Filistin Alimler Heyeti Başkanı Dr. Mervan Ebu Ras …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir