Haddini aşma! Fazla oluyorsun!

Bir insan bulunduğu toplum içerisinde, o toplumun düşünce kapasitesinin üzerinde bir şeyler üretmeye başladığında o kişi gerçektende haddini aşmış mı oluyor? Bu anlayış az gelişmiş ülkelerdeki kör bir döngüdür.

Birisi hizmet etmek sevdasıyla, her türlü menfaatlerden uzak, sadece topluma ve milletine faydalı olma arzusuyla bir yanlışı görüp düzeltmek istemesi acaba neden engellere takılır?

Gücü ellerinde bulunduranların korkusu nedir? Sadece makam ve mevki, şan ve şöhret hırsları mı, yoksa cehaletin tavan yapması ve gerçekle yüzleşme korkularımı baskın çıkmaktadır.

Genç ve dinamik, enerji dolu insanları ötelemek, yok saymak, görmemezlikten gelmek topluma hizmet etmenin bir parçası mıdır?

Hz. Yusuf’un kardeşlerinin kıskançlığı yüzünden kuyuya atılması, esir alınması, köle pazarında satılması, zindanlarda çile çekmesi hak ve hakikat güneşini karartabilmiş midir?

Hz.Yusufu Mısır’a Sultan eden ondaki inanç, imanın ve sabrın gücüdür. İlahlık taslayan Firavunun kudreti bile onun iman gücü karşısında teslim olmak zorunda kalmışmıdır?

Acaba Yusuf’un aklında Mısır’a sultan olmak gibi gizli bir planı mı vardı? Eğer ki Yusufun böyle bir fikri olsaydı, bunun için çabalasaydı, her türlü imkanını bu uğurda kullansaydı, Mısır’a sultan olabilir miydi?

İşte bir işte başarının yolu sadece üzerine düşen vazifeyi yapmakla olmuyor, burada kaderin üstünde de var olan bir kader devreye giriyor. İstemek, arzu etmekle her şey kazanılmıyor. Engel olmak ve karşı çıkılmakla da her şey engellenemiyor. Bizim göremediğimiz bir el kaderimizi değiştirebiliyor. Burada işte kaderin üstündeki kader, bütün ellerin üstündeki bir el devreye giriyor ki, o da Allahın muradıdır.

Hakka ve hakikate hizmet etmenin yolu çileli bir mücadele olduğu gerçeği öğrenilmeden görevi yüklenen kişiler bir anda bir yönetim canavarı haline gelebiliyor. Bir insan iyice tahlil edilmeden yönetime getirmek olmadan, olgunlaşmadan bir görev vermek o kişiye hizmet yerine hezimet ürettirir.

Bir hareketin, cemaatin, toplumun lideri de böyledir. Başında olduğu toplumu yönetip yönlendiremeyecek olgunluğa erişmeyen kişiler, liderlik ve önderlik yapma yerine kendisi gibi peşindeki toplumu da cehalet bataklığında perperişan etmeye yeter.

Bir yalana yalan, yanlışa yanlış derseniz az gelişmiş toplum sizi çok olmakla, ileri gitmekle, çizmeyi aşmakla yargılar. Hakikat cahillerin elinde ve dilinde tersyüz olmaya başlarlar.

Ayakların baş, başların ayak olduğu bir toplumda kokuşmuşluk piramidin üstünden aşağıya doğru iner. Aşağılara gidildikçe balçıkların hakim olduğu bir coğrafya ile karşılaşırsınız ki, nereye basarsanız basın üzerinize bir pislik, çamur ve kirlilik bulaşır.

Temiz toplum temiz kişilikli liderler ve önderler ister. Bunun için Hz. Peygamber s.a.v ; ‘’Sizlerin dini, yöneticilerinizin dinidir’’buyurması bize birşeyler anlatmıyor mu?