Perşembe , 28 Mart 2024
Son Dakika Haberler

Güce tapınma köleliği

Güçe tapınma ilk çağlardan bu yana devlet, otorite, ideoloji, din ve bazı kutsal veya kahramanlara tapınmaya kadar uzanan bir akıl tutulması ve mantık donukluğudur.Bu süreç Hz. Ademin oğulları arasında  başlayan  güç mücadelesinin devamı olarak zamanımıza kadar uzanır.

İlkel pagan toplumlarda totemlere inanmak, putlaştırma, putlara tapınmak insanın tabiattaki sırrına eremediği güçlere karşı teslim olması şeklindeydi. Gücün kaynağına ulaşmak isteyen insan ve toplumlar kontrol edemedikleri güçle bu yolla ilişki kurmaya çalışıyorlardı.  Onlardaki korunma ihtiyacı ve korku, güce yakın olma çabası veya  gücü kontrol etme arzusu… gibi çok boyutlu bir anlam ifade eden bu yakınlaşma ve tapınma duygusu çeşitli şekillerde tezahür etti.

Çağımızda başta batı uygarlığı olmak üzere insanların birçoğu devlete itaati kutsal bir görev olarak görmeye ona boyun eğmeyi bu çerçevede değerlendirmeye başladı. Böylece batı medeniyetinde bütün dinler devletin kontrolünde olan bir inanış biçimine dönüştü. Hıristiyanlık ve yahudilik modern uygarlığın boyunduruğu altında devletlerin truva atı olmaya başladı. Batı önce dini ve din adamını kontrolüne alarak Avrupa, Asya, Afrika, ve Amerikayı kontrolü altına alarak büyük bir güç olup canavarlaştı. İlk çağlardan Antik Yunana ve Romaya ya kadar güç hep en başta rol oynadı.Nemrut’un, F.ravunu’un, Agemennon’un, İskenderin şımarık ve güce tapınan ruhu modern batı uygarlığında Napolyonu, Hitleri, Missoliniyi, Stalini, Mao’yu doğurdu.İnsan kan döken, kendi soyunu ve alemi katleden bir canavarlara dönüştü. Burada bu sistemin Kominizm, Faşizim, Kapitalizm veya sözümona demokrasi  olması, devlet adının Fransa, İngiltere Amerika, Rusya, Çin olması farketmiyordu.

Her sistem ve ideoljide politikacı ve siyasetin hedefi dini kontrol altına alan devlet gücünü elegeçirmek, kontrol etmek ve yönetmek oldu

Devlet gücünü kendi kontrolleri altına alan güçler zamanla kontrolden çıkarak Hindunun kutsal ineğine dönüşerek putlaştı ve Firavunlaştı. Başta iyi niyetle de başlasa cahiliye ve totalizm anlayışı böyle başladı. Zamanımızda da farklı isim ve şekillerde varlığını sürdürüyor.Vahiyden kopan har anlayış ve hareketin, her kişi ve toplumun düştüğü hata ve içine düşüp kurtulmak için çırpındığı bataklıktır bu.

Güç zehirlenmesi yaşayan insanlar ve toplumlar akıl ve mantık ölçüleri ile beyinsel fonksiyonlarını tamamen veya kısmen yitirirler. Güce tapma ve tapınma duygusu herşeyin üstüne çıkarak insanı akıl ve ruh olarak kontrolü altına alır. Kontrol altına alınan insan sağlıklı düşünebilme yeteneğini kaybeder. İnsan olmaktan çıkar, ruhsuzlaşır, hayvanlaşır ve robotlaşır.

İnsan bir amaca ve hedefe ulaşabilmesi için hep bir güce ihtiyaç duymuştur. O gücü kontrol altına alırsa insanlık değerlerini koruyabilir. Gücün emrine ve kontrolüne girdiğinde de insanlık duygularından uzaklaşarak canavarlaşır.

Önce, gücü araç olarak kullanarak amacına ulaşmak isteyen insan, o güce ulaşınca eğer; gücün kontrolüne girerse imtihanı ve oyunu kaybetmiştir. Artık o, gücü değil güç onu yönetmeye başlar.Kölelik gömleğini ve zincirini kendi el ve ayağına, düş ve düşüncesine kendisi giydirir. İnsanın eşyaya ve maddeye, makinaya ve teknolojiye, paraya ve makama teslimiyeti böyle başlamıştır.

Cemaat, dernek, vakıf, parti, şirket veya nihayet devlet gücü ve hırsını yenemeyen insanın yenemediğinin emrine girer araş amaçlaşır ve herşeyin önüne çıkar. Araç güç olmaya başlayınca araç olmaktan çıkar ve bir güç merkezi haline dönüşür.Gücü iyi yönetemeyen cemaat veya hareket liderleri bütün güçlerin odağı ve hareket merkezine edönüşür. Daha açık bir ifade ile lider güç haline gelen araçın direksiyonunda  tek adamlaşır. Güç zehirlenmesinin en belirgin  özelliği liderin veya hareketi yönetenlerin kutsallaşması ve dokunulmazlaşmasıdır. İster cemaat lideri, ister tarikat şeyhi, ister parti veya devlet başkanı olsun bu durum farketmez. Milli kurtuluş hareketlerindebu  en büyük lider, onun bir adım ilerisi milli şeflik ve onunda son basamağı diktatörlük ve Firavunlaşmadır. Dini hareketlerde bu; dini cemaat ve hareketin lideri, alemin imamı veya Halifesi, hatta; kıyamete yakın beklenen Mehdi veya sahte peygamber olarak bile tezahür edebilir. Hepsinin de sonu putlaşmaya ve putlaştırmaya, insana ve güce tapınmaya çıkar.

İnsan ve toplumlar işte bu aşamada tapındığı güce peşin hükümle inanmaya ve teslim olmaya, itaat etmeye, yönelir. İşte; bu nokta da kula kulluk dönemidir.Bu aşamada akıl ve mantık iflas eder, bilgi, tecrübe ve gerçeklere itibar edilmez. Vahiyden uzaklaşılır, hatta; Naslar (Kur’an ve sünnet) çarptırılarak insan tapınmaya başladığı meşrulaştırmaya ve dokunulmazlaştırmaya başlar. Aslı astarı olmayan şehir efsaneleri, uydurma kahramanlık hikayeleri, hurefeler, tarihi saptırmalar, sapıklıklar güce tapanların biricik sermayesi olur.

İnsan, inandığı gibi yaşar.Teslim olduğu güce inanmak iman etmek akıl ve mantığı devre dışı bırakır. Çünkü inançlar kendi mantığı içindeki bir mantıkla ayakta durur. İnsan güce tapınmaya başlayınca, inandığı ve teslim olduğu değerler, onu tutsak alır. Zamanla kendi varlığını evrenin merkezi olarak gören hastalıklı bir anlayışa sahip olur. Bütün darbecileri ve darbe sevicileri cesaretlendiren bu güç zehirlenmesinin verdiği sarhoşluk ve çılgınlıktır. Bu hal kişi ve toplumların had bilmezliğinden, sınır ve ölçü tanımazlığından kaynaklanan bir cinnet halidir.

Bu haleti ruhiyede olan bir Lideri veya toplumu en çok kendisinden daha kuvvetli güçler kendi amaçları doğrultusunda kolaylıkla kullanabilirler. PKK ve FETÖ örgütleri bunun en sıcak ve en güncel örneğidir.

Arif Altunbaş, Haber 7

Arif Altunbaş *

Tüm Yazıları →

Ayrıca Bakınız

Kimin ve neyin savaşı

Arif Altunbaş NATO’ ya ait gemiler Basra Körfezi, Kızıldeniz, Doğu Akdeniz ve Ege sularında aç …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir