Perşembe , 28 Mart 2024
Son Dakika Haberler

ERDOĞAN’I DAVET ETTİKLERİNE BAKIN

Sanatçıların toplumun önünü açması, geleceğini aydınlatması ve bağrından çıktığı topluma ümit aşılaması beklenir. Ülkemizde sanat dünyasının belirli bir kesimi, toplumun diğer bir kesimini aşağılamayı, onların değer yargılarıyla alay etmeyi marifet saymaktadır. Bir de bunların söze başlarken ‘biz sanatçılar’ demeleri yok mu?…

Son zamanlarda adına sanatçı denilen bir kesim başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere hem onun şahsını hem de temsil etti değerleri hafife alan ve hakaret içeren ifadeler kulandılar. Hızlarını alamayınca geçmişte bir şekilde ölmüş veya öldürülmüş devlet başkanlarının isimlerini ve ölüm şekillerini anlatarak adeta “Ölümlerden ölüm beğen.” demeye getiren açıklamalar yaptılar. Bunlar düşüncelerini çok net bir şekilde ortaya koyarken, salak ve solak dünyasından birçok yazar- çizer- gazeteci ve aydın geçinen takım bu sözleri yorumlama ve yorumlarken de aklama yarışına giriştiler. Bazen hep söylerim: “Bunlara 1930’ların demokrasisi lazım, aynayı konyayı anlasınlar.”diye.

Mezkur sanatçılar pek muhterem (!) oldukları için her şeyi bilirler de sanat kavramıyla tehdit ve hakaret dilinin yan yana gelmeyeceğini bir türlü bilmezler,  bilirler de bilmezlikten gelirler. İçinde yaşadıkları toplumun değer yargılarıyla zıtlaşmayı hep çıta atlamak olarak görürler. Belirli bir medya dünyası bunları pohpohlamakla vazifelidir. Kendileri de değerlerimizle kavgalı oldukları için bu değerlere saldıran, dil uzatan herkes onlar için büyük sanatçı ve aydındır. Büyük oldukları için de ödül yağmuruna tutarlar. Onlar da kendilerinde bir şeyler vehmetmeye başlıyor sonra da saçmalıyorlar.

İnsanımızın aklı başında zannettiği, değerlerimize yakın, en azından düşman zannetmediğimiz bir kesim de bunların içinde ne kadar arsız var ise onlara sahip çıkmayı vazife addederler. Toplumun tarihiyle, kültürüyle, inancıyla ve her türlü tecrübesiyle alay edip aşağılayanlar, bunlara çok sevimli ve masum görülürler. Ölümlerini haber aldıklarında ailedenmiş veya çok yakınlarıymış gibi başsağlığı mesajları yayınlıyorlar. 

Bu sanatçı ve aydın (!) severleri, geçen 2018 yazında Yunanistan’da çıkan orman yangını sırasında da gördük. Ay ne üzülmeler ne yakınmalar… Bir ağıt yakmadıkları kalmıştı. Oradaki yangın felaketi bizleri elbette sevindirmemiştir. Ülkemizin yardım etme teklifinde bulunması insanlığın gereği olarak bizleri de mutlu etmiş “İşte Türkiye budur.”dedirtmiştir. Yunan’a olan muhabbetinizin binde birini, dünyanın pek çok yerinde zulme uğrayan Müslümanlarla ve ırkdaşlarımızla alakalı olarak görmedik. Görmüyorsunuz, göremiyorsunuz, görmek istemiyorsunuz. İstiyorsunuz ki herkes sizin gibi düşünsün, sizin gibi inansın, sizin gibi giyinsin ve sizin sevdiklerinizi sevsin. Yok böyle bir dünya. Bizim gibi düşünmeyin, bizim gibi inanmayın, bizim gibi giyinmeyin, bizim sevdiklerimizi sevmeyin. Olduğunuz gibi kalın. Aslında biz de sizin gibi düşünüyoruz da demeyin. Neyseniz o olun. Ama sizden olmayanlara hakareti bir değer olarak görmeyin, tasvip etmeyin. Sövmeyiz sevdiklerinize, sövmeyin sevdiklerimize…

Çokbilmişin biri Sayın Cumhurbaşkanımızı bira içmeye davet etmiş. Reis’imiz bira içerse daha iyi bir Türkiye olurmuşuz. Yeni cumhuriyet rakıyı milli içecek haline getirmişti ama daha iyi bir Türkiye olmamış, olamamıştık. Bu iş içecekle olmaz, çalışmakla, daha çok üretmektle olurdu. Onu da siz yapmadınız.

Bir başkası Reis’imizin Mozart ve Bethooven dinlemesini salık vermiş, belki ona iyi gelir demiş. Sadettin Kaynak Hacı Arif Bey dinlemek Reis’e iyi geliyor. Sen zart zurt dinlemeye devam et.

Ezik bir diplomat ve siyasetçi de “Erdoğan bir balo düzenleyip bir kadını dansa kaldırabilseydi AKP daha çağdaş bir parti olurdu.” demiş. Reis dediklerini yapsa sanki oy verecekler de. Kendileri alışmışlar karılarını, kızlarını onun bunun kucağına atmaya, istiyorlar ki başkaları da kendileri gibi yapsın.

Bir başka ileri zekâlının birisi de “Bale izleme kültürüne erişemeyen insan ne atom reaktörü yapabilir, ne de teknolojik gelişmeleri kavrayabilir.” demiş. Demek oluyor ki bu reaktörleri yapanlar önce bale izleme kursuna gidiyor, ondan sonra nükleer santrallerde çalışmaya başlıyor. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren bazı okullarda vals diye bir dans zorunlu ders olarak okutuluyordu. Ama ne bir reaktörümüz ve ne de bir nükleer santralimiz oldu. Vals’ı almışlar ama bu dansın doğduğu Almanya, Avusturya ve yaygınlaştığı İngiltere’de doğan teknolojik gelişmelere kafalarını dahi çevirip bakmamışlar bile. Ondan sonra Medeni Avrupa, Çağdaş Avrupa mırıldanmaları gırla gidiyor. Medeniyet ve çağdaşlıktan ne anladığınız Reis’i davet ettiklerinizden anlaşılıyor…

Biz sizi camiye davet etsek, umreye davet etsek, sevdiklerinizin cenazelerini cami önlerine getirdiğinizde bir kenara çekilip bizimkilerin namazdan gelmesini beklediğinizde yanınıza gelip “Lütfen içeri buyurun, namazı kılalım, sonra cenaze namazını birlikte kılarız.” desek kızarsınız, bozulursunuz. Yakaladığınız ilk kameraya, ilk mikrofona ‘yaşam tarzımıza müdahale ediliyor’ diye yakınmaya başlarsızınız.  Bu bir ayrıştırma değildir, “Leküm diniküm veliyedin.”dir.

Ömer Naci YILMAZ

Ö.Naci Yılmaz *

Tüm Yazıları →
Ö.Naci Yılmaz

Ayrıca Bakınız

GİYDİRİLMİŞ KERESTELER

Ömer Naci Yılmaz   Galatasaray ve Fenerbahçe takımları arasındaki Süper Kupa maçının, Suudi Arabistan’da oynatılmamasından dolayı …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir