Cumartesi , 20 Nisan 2024
Son Dakika Haberler

ÇİLİNGİR -2-

2002’de Tayyip Bey ve Abdullah Gül Ak Partiyi kurdular. Artık sahnede onlar vardı. Necmettin Erbakan bayrağı onlara devretmişti. Onlar farklı bir yoldan gidiyor gibi görüneceklerdi, aslında aynı yoldan gidiyorlardı. Ama ayrı yoldan gidiyor gibi görünmeleri lazımdı.

Türkiye’nin gücü henüz şimdi olduğu kadar yerinde değildi. Bunun için ABD’nin politikalarına yakın bir politika izlemek gerektiğini çok iyi biliyorlardı. Köprüyü geçene kadar ayıya dayı deme hikayesi yani.

Derin Türk Heyeti’nin çizdiği yoldan ilerliyorlardı. Yerli ve milli politika ekseninde gittikleri anlaşılınca asıl mücadele o zaman başlayacaktı. Sanki Ak Parti’nin başına gelenler ya nedendi? Sırf bu yüzdendi.

Recep Tayyip Erdoğan’ı şiir okuduğu için hapse atmadılar mı? Attılar. Ak Parti’ye kapatma davası açmadılar mı? Açtılar. -E muhtıra vermediler mi? Verdiler… Ama Ak Parti, bütün dış odaklı planların hepsini o zaman için Başbakan olan Erdoğan’ın ferasetli duruşuyla bozdu.

2007’de kendisinin Başbakan olduğu dönemde, yol arkadaşı Abdullah Gül’ü partisinin toplantısında Cumhurbaşkanı olarak duyurdu. Kendisinin göreve gelmesi için biraz daha zaman gerekiyordu. Mücadelenin en korlu safları yaklaşıyordu. Biraz daha beklemek gerekti.

Bir yandan sınırlarımız kaynamaya başlıyordu. 2011’de Tunus’ta başlayan ve daha sonra Suriye’ye taşınan Arap Baharı o günden bugüne Orta Doğu’yu param parça etti. Türkiye, Suriye’deki olayların içine çekilmeye çalışıldı. Ama Türkiye bu oyuna gelmedi.

İlk önce her şeyi diplomatik olarak yürütmeye çalıştı. Ama işler bambaşka noktaya geldi. Esad’lı Şam Rejimi kendi vatandaşlarını yakıp yok ediyordu. Suriye’den kaçıp gelmek zorunda olan milyonlarca Suriye’li Türkiye’nin sınırlarına dayandı.

Türkiye de elbette sırtını dönemezdi mazlumlara. Hem sivil olarak hem de askeri olarak sahaya inmenin vakti geliyordu.

Hemen içeriye dönelim… Türkiye tarihte belki de hiç karşı karşıya kalınmayacak, bir ihanet şebekesinin, yıllardır uyuttuğu hücrelerini uyandırmasıyla büyük bir darbe girişimi ile karşı karşıya geldi.

Amaç kendi rotasında ilerleyen Türkiye’nin rotasını değiştirmekti. Ama başaramadılar. Bu milletin liderinin feraseti ve milletin ta kendisinin meydanları boş bırakmamasıyla sabaha kadar darbe girişimini savuşturdu. Türkiye bu savaşı sadece bir örgüte karşı kazanmamıştı. ABD’ye karşı kazanmıştı, NATO’ya karşı kazanmıştı, kısacası bu topraklar üzerinde gözü olanların hepsine karşı kazanmıştı…

Daha bu darbeci askerlerin temizlenme işleri yürürken, Türkiye askerini Suriye’ye soktu. Şimdi cevap verme sırası sahadaydı. Amaçlarına asla ulaşamayacaklarını anlamaları gerekiyordu.

Fırat Kalkanı Harekatı ve Afrin Operasyonu ile çok büyük bir mesaj verildi. Daha sonra İdlib’te yapılan diplomatik zirveler özellikle Rusya ile Türkiye arasında büyük bir yakınlığa sebep oldu.

Türkiye’nin de bölgede bir partnere ihtiyacı vardı, o partnerler de Rusya ve tabiki bölgenin demirbaş ülkelerinden biri olan İran oldu. İran’ın sütten ağzı yandığı için, yoğurdu şimdi üfleyerek yiyor. Hem Rusya hem de İran bölgede Türkiyesiz bir çözümün olmayacağının farkında.

ABD de farkında ancak ABD’nin derin kolu DERİN ABD-PENTAGON ortaklık kesinlikle istemiyor. Her şey tek bir elde yani kendisinde toplansın istiyor. Tabi bu da bölgede pastadan pay kapmak isteyenlerin de olduğu düşünüldüğünde pek mümkün görünmüyor…

Kısacası mücadele şimdi hemen burnumuzun dibinde. Hem içeride hem dışarıda. Bunun en sıcak noktası içeride İstanbul üzerinden, dışarıda ise Suriye üzerinden, Akdeniz üzerinden, uzaklardan Çin üzerinden, Avrasya üzerinden  yaşanıyor…

Buna da cumaya değinelim…

Selam ve dua ile…

İBRAHİM YAVUZ

İbrahim Yavuz *

Tüm Yazıları →
İbrahim Yavuz

Ayrıca Bakınız

KAYBOLAN GENÇLİK İDEALİZMİ -2-

3) BU MİLLETİN HAFIZASINI YOK ETTİLER  Bu milletin binlerce yıllık tarihi var. Bu tarih içerisinde 15 …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir