Cumartesi , 20 Nisan 2024
Son Dakika Haberler

ABDÜLHAMİT HAN’DAN REİS’E NEDİR ÇEKTİĞİMİZ BU ÇİLE

Tarih boyunca meydana gelen büyük hadiselerde mekânlar değişebilir, milletler değişebilir, şahsiyetler değişebilir. Değişmeyen tek hakikat, ihanet ve sadakattir. Tarih aynı zamanda ihanet edenlerle sadakat gösterenlerin kavgası/ mücadelesini kaydeder. Bu sosyolojik gerçeği bilge insan İbn-i Haldun çok veciz bir şekilde ifade etmiştir: “Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok benzer.” Bireysel hayatta, toplumsal hayatta ve devletlerin hayatında bu hakikati müşahede etmek/ gözlemlemek mümkündür. Tarih boyunca devletlerin yıkılmasına sebep olan olaylar, zamanlar, mekânlar ve insanlar değişse de sonuçları itibariyle aynılık göstermiştir. Geçmişte kurduğumuz devletlerden Büyük Hun Devleti, Göktürk Devleti, Uygur Devleti, Karahanlılar Devleti, Büyük Selçuklular Devleti ve son olarak tüm benliğimle sadık olduğum Osmanlı Devleti birbirine benzer sebeplerle yıkılış sürecine girmiştir. Zaten her şeyin yıkılması mukadderdir. Yıkılmayacak olan ise İlahi nizamdır, onun sahibi Yüce Rabbimizdir. İnsanlar gibi devletler de ölümlüdür. Hz. Süleyman ve Hz. Davut peygamberlerimizin devletleri yıkılmış, diğerleri ne ki? İmparatorları ilah kabul edilen Roma yıkılmadı mı? “Yukarıda o, aşağıda ben.” diyen Cengiz Han yıkılmadı mı? Önemli olan yıkılış süreçlerinde devletin vatandaşlarının oynadığı roldür.

Başlığa aldığımız cümle millet olarak yaramızdır. İstanbul’da 1894 yılında büyük bir deprem meydana gelince bunun bilimsel olarak araştırılmasını isteyen Sultan Abdülhamid, bu amaçla İtalya’dan tanesi 3 bin 200 Frank’a iki sismograf satın aldırdı. Sismograflardan biri Rasathane-i Amire’ye, diğeri ise Yıldız Sarayı’na yerleştirildi. İstanbul’a davet edilen Roma Rasathanesi Deprem Müdürü İtalyan Sismolog Agamennone, İstanbul’da kaldığı iki yıl süresince sismolojiyi gençlere öğretti ve “Zelzele Servisi”ni kurarak bu servis adına 1894-1895 yıllarına ve 1896 başlangıcına ait sismik notlar içeren bir bülten yayımladı. Yıldız Sarayı eğitim kampına dönüştürülmüş, gençlerimize depremle ilgili eğitimler verilmiştir. O günlerde bazı aymazlar Abdülhamit depremden korktuğu için Yıldız Sarayı’na Sismograf cihazı kurdurdu demişlerdi. Aynen bugün olduğu gibi aymazın birinin S 400’lerle ilgili olarak “Büyük bir güvensizlik neticesinde sarayın korunması için alındığına dair bir duyum var.” Bu türden aymazlar yüz yıl önce de vardı, şimdi de var, yüz yıl sonra da olacaktır.

Tarih boyunca kurulmuş olan bütün Türk devletlerinin ortak kaderi kendi insanının ihanetine uğramak olmuştur. Dışarıdan birileri içeriden maşa bulmak konusunda asla zorlanmamıştır. Bu maşalar hiçbir zaman devletlerinin gerçek düşmanlarıyla asla mücadele etmemiş, bizatihi bunların gönüllüleri olmuştur. 5. Kol faaliyetini ne zannediyorsunuz? Tarihi ve kendinden önceki süreci çok iyi bilen Sultan Abdülhamit Han, bütün hükümet üyeleri ve mabeyn personelini Yıldız Sarayı’nda yemeğe davet eder. Sultan yemek sırasında yaptığı konuşmada milli birliğe duyulan ihtiyaca vurgu yapar ve şunları söyler: “Devletimizin halini düzeltmek ve istikbalini temin etmek için birlik ve beraberliğe muhtacız. Bana göre birlik ve beraberlik her kuvvetten üstündür. Birlik hükümet üyeleriyle başlayıp tabaka tabaka herkesin zihnine yerleşmelidir. İcraatlar da daima bu noktaya yönelmelidir.” Sultanımızın dedikleri aynen bu gün de geçerli değil midir. Reis, birlik ve beraberlik adına can hıraş mücadele ederken politikacı denilen bazı aymazların millet olarak bizi değil de düşmanlarımızı sevindiren açıklamalar yapmaları ne ile açıklanabilir ki? Mustafa Kemal’in “İstikbal Göklerdedir.” sözünü göğe doğru heykel dikmek olarak anlayan zihniyetin Mustafa Kemal’in heykellerini yakanlara, yerlerde süründürenlere, Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyenlere “Mustafa Kemal’in iti olsanız ne yazar.” diyenlere, onun kurduğu devlette terörist başının heykelini dikmek isteyenlere sessiz kalmaları ne ile açıklanabilir ki? Hırsızlarla, tecavüzcülerle mücadele etmek varken AHİM kararlarının avukatlığına soyunmak size mi kaldı. Mustafa Kemal’in Türkiye’sinde Türkiye’nin toprak bütünlüğüne, üniter yapısına kastedenlerin hamiliği, Mustafa Kemal’in partisini bir kasetle gasp edenlere mi kaldı?

Başlığa aldığımız “Abdülhamit Han’dan Reis’e Nedir Çektiğimiz Bu Çile” sözümüzün muhatapları sadece Batı’nın içimizdeki devşirmeleri değildir. Bizim mahalle diye tabir ettiğimiz geniş bir kesimin ahmakları da bu yıkım ekibinin elemanlarıdır. Biz bunlara adam beğendiremedik. Abdülhamit Han’ı beğendiremedik, CHP zihniyetine tek parti iktidarını kıyamete kadar haram eden Menderes’i beğendiremedik. Türkiye’yi yokluklar ülkesi olmaktan çıkartan Özal’ı beğendiremedik. İsrail’in Arz-ı Mev’ud hayallerini yıkan Erbakan Hocamızı beğendiremedik. Reis’i beğenmemelerine elbette şaşırmıyoruz. Ama isterler ki kendilerinin beğendiklerini herkes beğensin. Siyasetçi yanıldım deyince kıyameti koparan dinciler döneklikte Fırıldak Kubilay’ı geçtiler. Milletimiz, Abdülhamit döneminin dincilerinin zokasını yuttu. Bugünkülerin zokalarını asla yutmayacak. Asla sizin yanınızda değil, devletimizin ve Reis’imizin yanında duracağız. Hasetlik girdabında kıvrananlar bize yol gösteremez. Eskiden yalanlarınızla, iftiralarınızla bu milleti çok iyi uyuttunuz. İttihatçı zihniyet Laiklik balonunu izletti, ayakta uyuttu. Siz hikâyelerinizle uyuttunuz. Hamdolsun Reisle birlikte “Uyanış Büyük Türkiye” dünya sahnesindeki rolünün hakkını vermeye devam ediyor. Hasetliğiniz müsaade ederse izlemeye devam edin.  Biz de sizi düşünmeye davet ediyoruz: “Ulu çamlar fırtınalı diyarlarda yetişir. İnsanı geliştiren mükemmelleştiren zorluklardır. Büyük adamlar büyük engellerle karşılaşıp onu aştıkları için büyük adam olurlar. Büyük devletler büyük badireleri atlatarak büyük devlet olurlar. Uçurtma rüzgâra karşı durduğu için yükselir. Engelleri fırsat bilmelisiniz. Reis’le birlikte uyanan, büyüyen ve dünyanın gıpta ettiği bir Türkiye’yi siz de engelleyemeyeceksiniz. Tarihin, milletin ve Reis’in yakasından düşünüz.

Ömer Naci Yılmaz

Ö.Naci Yılmaz *

Tüm Yazıları →
Ö.Naci Yılmaz

Ayrıca Bakınız

GİYDİRİLMİŞ KERESTELER

Ömer Naci Yılmaz   Galatasaray ve Fenerbahçe takımları arasındaki Süper Kupa maçının, Suudi Arabistan’da oynatılmamasından dolayı …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir