Cuma , 19 Nisan 2024
Son Dakika Haberler

2007’DEKİ 367 TUZAĞI 2017’DE BAŞLARINA GEÇTİ

Sabih Kanadoğlu’nun kulakları acayip çınlıyordur. Ne kadar da havalıydı, ne kadar da kibirliydi. Müslüman bir cumhurbaşkanı, eşinin başı kapalı bir cumhurbaşkanı seçtirmemenin muzaffer komutanı gibiydi. Ne kadar da el üstünde tutuluyordu. Yazılı ve görsel medya peşinde gölge gibi dolaşıyordu. Başını kaşıması, gözünü kırpması bile haber oluyordu. Laikçiler, cumhuriyetçiler, ulusalcılar için fenomen olmuştu. Sen nerdeydin be abi diye kutsanıyordu. Vatan kurtarmış gibi sevinmiş ve bir o kadar da kadar da mutlu olmuşlardı. Vicdan sahipleri var mıydı bilemiyoruz; fakat bildiğimiz bir şey varsa, onların da sesi çıkmamıştı. Sessizliği tercih ederek yapılan haksızlığı ve hukuksuzluğu onaylamışlardı.

Çankaya yokuşuna yatarız, yine de çıkartmayız dediler, sonra da hep birden seyrettiler. Ne oldu? Eşi başörtülü olan bir cumhurbaşkanı size bir şey yaptı mı? Arsızlığınızdan utanmadınız mı? Korktuklarınızın hangisi başınıza geldi? Yaptığınız, ettiğiniz her ne varsa hangisinden geri kaldınız? Hiç birinden geri kalmadınız. İdeolojik saplantınızın sizi kör, sağır ve hissiz bir hale getirdiğini hala anlamadınız. 2007’den bu yana saplantılarınızın hiç birini sorgulamadınız. Yalanlara, iftiralara kanma noktasında sizin kadar büyük bir potansiyel görmedik. Aldatılmaktan, üzerinize doğru pompalanan korkulardan bıkmadınız mı? Siyasilerinizin, okuduğunuz gazetecilerinizin ve izlediğiniz televizyonlarınızın iftiralarının hiç biri gerçek olmadı, hala anlamamakta ısrar edecek misiniz?

16 Nisan 2017 referandumu ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi halkımız tarafından kabul edilmiştir. Birileri kızacak ama söylemek ve yazmak zorundayız ki cumhuriyeti ilan etmekle cumhuriyet yönetimini kurmuş olmuyorsunuz. Zamanla seçkinlerin cumhuriyetinden seçilmişlerin cumhuriyetine evrildik. Bunda sonra seçenlerin cumhuriyetini yaşayacağız. Millet kendisini yönetecek olanı bizzat kendisi seçecek. Daha düne kadar seçilip meclise gönderilenler Ankara’da işlerin başka türlü yürüdüğünü söylüyordu. Vesayetçiler seçileni seçenle baş başa bırakmıyor adeta hizaya sokuyordu. İşte bu durum bitti. Millet seçecek, millet gönderecektir, olay bu kadar basittir. 2007’deki 367 tuzağı 2017’de başlarına geçmiştir.

Referandum sürecinde söylenen yalanlar, atılan iftiralar, pompalanan korkular neydi öyle. İftira atanları, yalan söyleyenleri, korku üretenleri bir yere kadar anlamak mümkündür. Siyaseti silikleştirenlerin yapacağı elbette budur. Bunları makul görebilmek de mümkündür. Makul görülmeyenlerin başında, okumuş, yazmış, eğitimci olmuş, toplumda bir yer edinmiş, saygınlığı olan ve saygı gösterdiğimiz bazı insanların bu yalan ve iftiralara inanmış olmaları gelmektedir. Muhtemeldir ki bunlar kendilerini seçkinci ve elit, aynı zamanda devletin ve milletin sahibi olarak görme hastalıklarından bir türlü kurtulamamışlardır. Belki yine kızacaklar fakat yazmadan geçemeyeceğiz. Zira bunların durumu birtakım sendromları hatırlatmaktadır. İki tanesini hatırlatalım. Bu zihniyetin meşhur Ankara valisi vardı, Nevzat Tandoğan. Bir söylemi ile Tandoğan sendromunu tarihe yazdırdı. Osman Yüksel Serdengeçti’ye hitaben: “Ulan öküz Anadolulu; sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lazımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek. İkincisi askere çağırdığımızda askere gelmek.” İşte bu seçkinci ve elit bir cumhuriyet kafası. Millete bakışları böyle. 28 Şubat sürecinin önemli aktörlerinden biri. Bizimkiler zannediyor ki hep fakir fukara ailelerin kız çocuklarına burs verdi. Onun burs verdiklerinin bir çoğu terör örgütü davalarından yargılanmaktadır. Onun da bir söylemi Türkan Saylan sendromu olarak tarihe geçmiştir: “Biz asılız. Dolayısıyla bizim istemediğimiz bir şeyin bu ülkede olması mümkün değildir.” Çağdaş kafa böyle bir şey demek ki. Millete tepeden bakma hastalığından kurtulmak diye bir durum yok demek ki.

Referandumda hayır oyu verenler bizim insanımızdır. Onlara tepeden bakmak, olumsuzlamak kimin ne haddine ki. Bizim kadar onlarda bu ülkeyi ve milleti seviyorlar. Eğer birileri ile kavga edilecekse, kavganın merkezinde hayır oyu verenler değil, hayırcı terör örgütleri olmalıdır. İnsanımız yalana, iftiraya inanmış, pompalanan korkulara kapılmış olabilir. Yapılması gereken yalan ve iftiraları çürütmek, korku ve kaygıları ortadan kaldırmaktır. Herkes diline ve üslubuna dikkat etmelidir. Bizim için ne başka bir Türkiye vardır ve ne de başka bir Türk milleti vardır. Var olanların değerini bilelim. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemimiz milletimize hayırlı olsun.

 Ömer Naci Yılmaz

Ö.Naci Yılmaz *

Tüm Yazıları →
Ö.Naci Yılmaz

Ayrıca Bakınız

GİYDİRİLMİŞ KERESTELER

Ömer Naci Yılmaz   Galatasaray ve Fenerbahçe takımları arasındaki Süper Kupa maçının, Suudi Arabistan’da oynatılmamasından dolayı …

DERGİDEKİ DİĞER YAZILAR



Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir